Üstadımızın tasavvurî kararı vechile, her ferdin Kur’an-ı Azimü’l-Bürhan’daki mucizatı görmesi için Kur’an’ın baş tarafına derci hususu pek muvafık görüldüğünü arzeylerim, efendim hazretleri.
Saatçi Lütfi
*
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
Çok kıymettar aziz Üstadım, efendim;
Bu seferki ziyaretimde, biliyorum ki; izinsiz hareket ettiğim için Üstadımın ruhunu rencide ettim. Maatteessüf yediğim şefkat tokadı geriye avdetimde teessür etmek, def ve izalesi için Risale-i Nur eczalarının hakaikından tereşşuh eden ilham-ı ilâhî ile yolda gözümün önünde bir ders-i ibret olarak bir şey zuhur ettirdi. Gördüm ki; bir hayvan necasetinde binler böcekler bulunuyor. O pislik içine başlarını sokmuşlar. Kenarında da bir tabur karınca gidiyor. Gittikleri yol ise o kadar doğru ki ve tek tek kalan harici böceklerden hiç tevehhümsüz o doğru hattan zerre kadar inhiraf etmiyorlar. İşte aynen ehl-i dünyanın dinsizleri de bütün bütün kafalarını dalâlet bataklığına sokmuşlar, çıkaramıyorlar. Bunların hilâfına olarak ehl-i iman -bilhassa şimdiki Risale-i Nur’un zâkir ve muvahhid şakirdleri- öyle bir cadde ve minhaca girmişler ki, o cadde gayet müstakim, gayet nurlu, gayet sevimli ki bütün iki tarafı elmas, inci dükkânı. Bunların başında nass-ı Kur’an’dan gelen ve Kur’an-ı Kerim’in ve Furkan-ı Hakîm’in âyat-ı beyyinatından intişar eden Risale-i Nur’un yüz yirmi parçasından beher parçası birer mürşid-i âzam, birer mürşid-i ekmel, birer kal’a-i hasin, birer elmas kılınç olarak sabittir. Öyle ise, ey Lütfi! Risale-i Nur’a sıkı yapış ki, bir mürşid-i ekmel bulasın. Lisanına tevhidi ver ki, şu muhkem kal’aya giresin; Feyyaz-ı Mutlakın kelâmı olan Kur’an-ı Mucizü’l-Beyana hâdim ol ki, o elmas kılıncı elinde tutasın...
İşte o kılınçla, hiç havfsız, başlarını sarhoşlukla o bataklığa sokan dinsizlerin kafalarına vurarak atla. Ondan sonra فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ gibi kat’î