Üstadım, bir şey daha var ki, emr-i üstadanelerine intizardayım. O da şudur: Cenab-ı Hak ihsan ederse, dairenizin şakirdini Hafız Yaşar bu kışta bahara sebep olup mütenevvi çiçekleri açmasına Nisan yağmuru misillû, vücudunuz o çiçekler arasında bir gül-i Muhammedî (a.s.m.) yetiştirmekte inşaallah vesile olacağınıza şüphe yoktur. Mübarek dairenin mübarek talebesine, mübarek Cuma gecesinde hatminin duasıyla, hıfzının ibtida duasını ve fakir-i pür-kusurun af duasını bütün hasse ve duygularımla, hürmetle el ve eteklerinizden öper ve kusurlarımın affını niyaz ederim, efendim hazretleri.
Hafız Ali
*
Aziz Üstadım,
Otuzbirinci Mektubun On Üçüncü Lem’ası, “Hikmetü’l-İstiaze” nam-ı âliyi taşıyan bir parça-i Nuru aldım. Elhamdülillâh istinsaha muvaffak oldum. Cenab-ı Hak, hazine-i bînihayesinden emsal-i sairesini ihsan buyursun. Âmin, bihürmeti seyyidi’l-mürselîn...
Üstadım efendim, bu azim hakikatı taşıyan risale, fakir talebenizde pek azim tesirat yaparak dimağım ve bütün duygu ve hasselerim o azim hakaik üzerine serpilerek, toplanmaz bir hale geldiler. Gündüzde, güneşin ziyası karşısında kalan yıldız böceği gibi, gerek güneşin tarifini ve gerekse kendi şavkıyla daire-i muhitinde bulunanları tarif edemediği gibi; fakir, aynı hâl kesbettim.
Evvelâ: Bu risale, diğer tevhide dair büyük risalelerin bir büyük kardeşi olabilir. Zira, nasıl ki öbür kütle-i Nur, Cenab-ı Hakkın âlem-i kebirde cilve-i cemal ve kemal ve esma-i hüsnasını pek zâhir bir tarzda â’ma olanlara da gösterdiler; aynen bu parça-i Nur, âlem-i asgar olan ve esma-i hüsnaya ayine olan ve hilkat-ı dünyanın ruhu mesabesindeki beşerin, kemal ve sukutuna, ebediyet ve ademine sebep olan en büyük vesile ve desiseleri, pek yakînen keşfedip gösteriyorlar.
Saniyen: Bu hakikatleri düşünürken kalbime şöyle geldi ki; nasıl ki “Hüdhüd-ü Süleymanî, zeminin suyu meçhul olan yerlerinde –hafriyatsız–