için, ancak ve ancak Cenab-ı Kibriyanın azamet ve kudretinden ve şümullü rahmetinden ve Şah-ı Levlâk’in himmet-i ammesinden ve zat-ı Üstadanelerinin makbul ed’iyelerinden gece ve gündüz hissemend olmamızı niyaz ediyorum ve böyle imanım var ve her dakika aramsız bekliyorum.
Hafız Ali
(Rahmetullahi aleyh)
*
(Hafız Ali’nin bir fıkrasıdır ki; küçük bir meselede,
“Gücendin mi?” diye istifsar münasebetiyle yazılmıştır.)
Eyyühe’l-Üstadü’l-muhterem!
Hayatımın her safhasından kıymetli ve o hayatı, pervane-misal, bir emrinin infazına ateşte yakmağa her an hazır olduğum kıymetli Üstadım!
Evet, değil böyle hakikat uğrunda, hattâ bir kıymetli hediyeyi ihsan eden Padişah-ı Zîşan için o hediyeyi sarfetmekte tereddüt edilmez. Öyle de Üstadım, bize emanet olarak ve ne zaman alınacağı meçhul olan hayatın ve her zaman emrine amade ve hazır olduğum Cenab-ı Mün’im’in, o emanet üzerine ne gibi emri vaki olsa, inşaallah bilâ-tereddüt emanetini iadeye hazırız. Madem siz, o Padişah-ı bîzeval’in kurbiyet-i ilâhiyesinde aynı emrini tebliğe memur bulunuyorsunuz; öyle ise, hem mübarek sözünüz hak ve aynı rahmettir.
Hem efendim, -bahçıvan-misal- fidanları büyütmek üzere, hayvanat-ı muzırranın taarruzundan bir an evvel kurtarmak için, aşağı dallar kesilir ki; tâ yükselsin. O fidanların hiçbir cihetle hakları yoktur ki, “Bunu tımar eden ve hayatımıza sebep olan, bizi bazen rencide ediyor.” diyemezler. Zira hâl-i asılları ile kalsaydılar bir muzır hayvan dahi koparacaktı ve topraktaki kökü de tefessüh edecekti, yok olacaktı.
Evet Üstadım, mübalâğasız, pür-kusurlukta mislim olmadığını nefsime bile bazen kabul ettirdiğim.. yalnız pür-zünub talebenizi; dizlerime değil, belime değil, boğaz çukuruma değil, belki de boyumdan aşağı ve belki dahilimin de siyah çamurlara mezcolduğu ve tefessüh etmeye başladığı bir zamanda Hızır gibi yetişip ve misl-i Lokman, Kur’an-ı Hakîmin şifahanesinden lemean eden mualecelerle tedaviye başladınız. Hayat ismine lâyık bir