Bu hatime kısmı, vartalardan kurtulmak çaresini gösteren irşad ve ikazlarıyla, cidden bir levha-i saadet ve bais-i hayat-ı mücedded olmuştur. Acaba her an, en az binbir nev’i semere-i saadet ile tegaddi etmekten kaçan ve o cadde-i kübraya asla lâyık olmayan, iftira ve isnadat perdelerini görüp, şu meş’ale-i adîmü’l-misali söndürmek, zulümat ve dalâlât vadilerine yol açmak isteyen bakar körlere, ne demeli?
Nazirsiz şuleleriyle asr-ı hâzırı ihya ve tenvir ve istikbalin krokisini bihakkın tanzim ve tahkim eden Nurlar, ilelebed payidar olsun. Dilerim Bâri-i Tealâ Hazretlerinden ki, şu âsâr-ı pürnurun, bütün ümmet-i Muhammed (a.s.m.)’a tamimine muvaffakiyet ve müyesseriyet ihsan buyursun. Âmin.
Sabri
*
(Sabri’nin fıkrasıdır.)
Üstad-ı âzam efendim hazretleri,
Bu defa hoş ve lâtif tevafukatıyla nuranî yolculara dest-i manevîsini uzatarak, ziyadar parmağıyla “Bizler başıboş, gelişi güzel serpilmiş şeyler değiliz belki muvazene-i tamme ve tevafuk-u hakikiye ve bir kıyas-ı kat’iye ile inkişaf ve temevvüc eden kitab-ı semaviye-i Kur’aniyenin misilsiz birer yıldızlarıyız.” diyerek, bâlâsı zîrine, sağı soluna eyadi-i maneviyesiyle musafaha ve mukabele edercesine tevafukatı müşahede edilen kitab-ı mübînin lemeat ve tereşşuhatının tevafukatı, Onuncu Sözde dahi müşahede edildi. Bu Sözün manidar ve hikmettar tevafuk ve intizamları sanki kemal-i hararetle yekdiğerine müştak ve mütehassir bir kaç samimi ve ciddi kardeş ve arkadaşların vuslâtları gibi, Kur’an-ı Azîmüşşanın her bir âyat ve kelâmı, taht-ı tasarrufuna aldığı kelime ve kelâmları yine semavatın hadsiz elektrikleri olan yıldızlar gibi parlatarak, şu letafetleri ile insaniyet tarifine tam dahil olan zîşuuru mest ve hayran bırakıyor.
Şurası da şayan-ı hayrettir ki: Şu mübarek Onuncu Söz, mevzuu olan haşir mesele-i mühimmesi kâinatın hitam-ı ömrüne muallâk ve mukadder olduğu gibi, Risaletü’n-Nur arasında dahi, bu Sözün en son tevafukatını göstermesi de ayrıca bir tevafuktur diyorum. Cennet nehirleri demek olan