(Sabri’nin Yirmi Birinci ve Yirmi İkinci Sözleri
yazdığı vakit, yazdığı mektubun bir fıkrasıdır.)
Bilumum Risalâtü’l-Envar, her biri ayrı ayrı mevzularda, hadd ü hesaba gelmeyen müşkilleri halletmeleriyle beraber bendeniz şöyle tasavvur ediyorum ki: Nur deryasından nûş etmek isteyen bir kimse, Birinci ve Yirmi Birinci ve Yirmi İkinci Sözleri alsa, diğerlerine eli yetişmezse dahi, maraz-ı kalbîyi def’ ve ref’e, ruhu tenvir ve tesrire kâfi bulunduğu meşhud ve müsellemdir. Zira Birinci Söz tevhid miftahıdır. Yirmi Bir’in birinci şıkkı da mirkat-ı Cennettir. İkinci şıkkı da emraz-ı kalbiyenin tedavisi için nazirsiz bir şifahane-i eczadır. İksir ilâçlarıyla bilâ-istisna herkeste bulunan vesvese marazını tedavi ve kal’eder. Kalb ve ruhta Kur’an-ı Hakîmin ebedî ve nâmütenahi füyuzat ve envarından gelen ravzat-ı inşirahiyeyi küşad ile saadet-i ebediyeye isal edecek bir râh-ı necat ve selâmettir. Yirmi İki ise; “Bürhan”larıyla, “Lem’alar”ıyla insan olanın akaid-i diniyesini tahkim ve tarsine emsalsiz bir rehber bulunduğunu arz ederim, efendim.
Sabri
*
(Şu fıkra dahi Sabri’nindir.)
Üstadım efendim!
Şu kıymetli elmaslar, Cenab-ı Haktan Habib-i Zîşanına gönderilen şecere-i tubanın nâmütenahi semereleri olduğunu ve bunların emsali gibi bînazîr mücevheratın ihraç ve teşhiri zamanını bulup sergi-i Rabbaniye ve Muhammediyeye vaz eden zat-ı üstadanelerine şu dakikada kasır aklım ve istidadsız lisanımla şöyle dualar ediyorum: