(Yine Sabri’nin)
Burak-ı tevfik ile hakaik-ı semavata rah-ı urucu irae ve tefhim için tanzim ve tasnif buyurulan ve her bir lem’a-i ulviyesi aklî ve naklî binler âyat ve alâim-i imanı fevkalhad izah ve isbat eden ve bir mirkat-ı iman ve bir mir’at-ı Vacibü’l-Vücud ve’l-Mennan olan ve saray-ı dâr-ı bekanın elmas bir miftahı bulunan Yirmi İkinci bahr-i hakaikı, inayet-i ilâhiye ile istinsaha muvaffak oldum.
Sabri
*
(Yine şu fıkra Sabri’nindir.)
Nurları âlemi tenvir eden, kıtası küçük ve kıymeti pek büyük ve ulvî ve azimü’l-meal ve bizzat hatt-ı ekremileriyle muharrer elmas risalelerini istinsah ve Yirmi İkinci Nur deryasına dalıyorum.
Sabri
*
(Yine şu fıkra Sabri’nindir.)
Maruzat-ı hususiye: Şu on dördüncü asr-ı Muhammedîde (a.s.m.) marziyat-ı Rabbaniye ve tebligat-ı Ahmediyeyi bihakkın ifa ve icra ve ilam ve infaz eden elhak “matla’-i şems-i füyuzat” tabiriyle tavsif ve tazime masadak bulunan Nur risale-i feridelerinden ruh-u âciziye in’ikâs eden ve sermaye-i kemteranemden olmayıp sırf Risaletü’n Nur’un füyuzat ve lemeatından derip, çatıp yazdığım arizalarım, mahza bir eser-i hüsn-ü teveccüh-ü kerimaneleri olarak Risaletü’n-Nur sırasına idhal edilmesi hicabımı intac etmiştir. Zira bahr-i muhita nisbeten bir cedvel hükmünde bile olamayan bu abd-i âcizin pür-kusur ifadeleri öyle bâlâ bir mevkide yer tutacak bir mahiyette olmadığı aşikârdır. Umarım Cenab-ı Kibriya’dan ki, karin bulunduğu nevvar ve ziyadar Sözler’in nur ve ziyalarından müstefid ve ziyadar ola.
Sabri