tebliğe vasıta olmuştur, siz de bu asırda yine o Furkan-ı Azim’in nurlarından bu günün karmakarışık sarhoş insanlarına emr-i Hakla hitab ediyorsunuz. Öyle ise; O Hakîm-i Rahîm bu eseri yaptırtan o nurları ayak altında bıraktırmaz. Elbette ve elbette fanilerden belki de hiç ümid edilmediklerinden sahipler, hafızlar, ikinci, üçüncü hattâ onuncu derecede mübelliğler, naşirler halk buyurur itikadındayım.
Hulûsi
*
Evet İslâmiyet gibi bir âlî tarikım, acz ve fakrı Allah’a karşı bilmek gibi bir meşrebim, Seyyidü’l-Mürselîn gibi bir rehberim, Kur’an-ı Azîmüşşan gibi bir mürşidim, bir dakikada mertebe-i velâyete erişmek gibi ulvî bir netice almak mümkün olan askerlik gibi bir mesleğim var.
Üstadım bana ve dinleyen her zevi’l-ukule, “Tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır, beş vakit namazını hakkiyle eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba-ı sünnet et, yedi kebairi işleme.” dersini vermiştir. Ben gerek bu derse, gerek Risaletü’n-Nur ile verilen derslere, Kur’an’dan istinbat buyurarak gösterdiği hakikatlere karşı Allah’ın tevfikiyle can ü dilden “belî” dedim, tasdik ettim ve bana böylece hakikat dersini veren bu zata da ömrümde ilk defa olarak “Üstad” dedim. Hata etmedim, isabet ettim.
Hulûsi
*
Bu kerre irsal buyurulan Mektubatü’n-Nur zeyilleri, emsali gibi hoş, güzel ve bedi’dir. Eserlerin Nur ism-i aziminin tecellisi olduğuna, ihtiyaca ve hal-i âleme göre yazdırıldığına bence asla şüphe kalmamıştır. Bunu küçük bir misal ile teyid etmek isterim. Mülhidler çok ileri gidiyorlar. Meselâ: ............. ilâ âhir.
İşte bu ahmakların hezeyanına ve her nevi iğfallerine ve zâhiren süslü lâflarına kanmayarak, iman ve itikadlarında sabit-kadem olmaları için erbab-ı imana kuvvet ve zümre-i tuğyana kahr ve şiddetle ders-i ibret verecek pek münasebetli sözler, mevzubahs âsârda ayan beyan görülmektedir.