Ve keza, arz ve semaya اِئْتِيَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا ayetiyle verilen emri itaatla kabul etmelerinden, o emirdeki irade ve kudretin derece-i kuvveti ve dolayısıyla kelâmın derece-i ulviyeti tebarüz eder. Fakat, insanların camidata verdikleri emirler, mütekellimindeki irade ve kudretin zaafiyeti nisbetinde ruhsuz, hayali hezeyanlardan farkları yoktur.
İ’lem eyyühe’l-aziz! Cenab-ı Hakkın A’lem, Ekber, Erham, Ahsen gibi esma ve sıfat ve ef’alinde kullanılan ism-i tafdil tevhide naks değildir. Çünkü maksat, bizzat ve hakiki bir mevsufu gayr-i hakiki veya aklî bir imkânla veya vehmî bir mevsufa tafdil etmektir.
Ve keza, izzet-i ilâhiyeye de münafi değildir. Çünkü, maksat, sıfat ve ahval-i ilâhiye ile mahlukatın sıfat ve ef’ali arasında bir muvazene yapmak değildir. Yani, ikisini bir seviyede tuttuğundan sonra, bunu ona tafdil etmek değildir ki, sıfat-ı ilâhiyeye bir naks olsun.
Evet, masnuattaki kemalât, Cenab-ı Hakkın kemâlinden in’ikâs eden bir gölge olduğuna nazaran, masnuat, sıfat-i ilâhiye ile muvazene hakkına malik değildir.