gidenler, zerrecik kalbini arşa müsavi tutar. Katre gibi makamını, deniz gibi evliyanın makamatıyla iltibas eder; kendini o büyük makamata yakıştırmak ve o makamda kendini muhafaza etmek için tasannuata, tekellüfata, manasız hodfuruşluğa ve birçok müşkilâta düşer.
Elhasıl: Hadiste vardır ki:
هَلَكَ النَّاسُ اِلاَّ الْعَالِمُونَ وَهَلَكَ الْعَالِمُونَ اِلاَّ الْعَامِلُونَوَهَلَكَ الْعَامِلُونَ اِلاَّ الْمُخْلِصُونَ وَالْمُخْلِصُونَ عَلَى خَطَرٍ عَظِيمٍ
Yani: “Medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlâstır”. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla halis olmayana müreccahtır. İhlâsı kazandıran, harekâtındaki sebebi sırf bir emr-i ilâhî ve neticesi rıza-yı ilâhî olduğunu düşünmeli ve vazife-i ilâhiyeye karışmamalı.
Her şeyde bir ihlâs var. Hatta muhabbetin de ihlâs ile bir zerresi batmanlarla resmî ve ücretli muhabbete tereccüh eder. İşte bir zat bu ihlâslı muhabbeti böyle tabir etmiş:
وَ مَا اَنَا بِالْبَاغِى عَلَى الْحُبِّ رُشْوَةً ۞ ضَعِيفٌ هَوًى يُبْغٰى عَلَيْهِ ثَوَابٌ
Yani: “Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mükâfat istemiyorum. Çünkü, mukabilinde bir mükâfat, bir sevab istenilen muhabbet, zaiftir, devamsızdır.” Hattâ halis muhabbet fıtrat-ı insaniyede ve umum validelerde dercedilmiştir. İşte bu halis muhabbete tam manasıyla validelerin şefkatleri mazhardır. Valideler o sırr-ı şefkat ile, evlâtlarına karşı muhabbetlerine bir mükâfat, bir rüşvet istemediklerine ve taleb etmediklerine delil, ruhunu belki saadet-i uhreviyesini de onlar için feda etmeleridir. Tavuğun bütün sermayesi kendi hayatı iken, yavrusunu itin ağzından kurtarmak için –Husrev’in müşahedesiyle– kafasını ite kaptırır.