nevinde o mecmuayı yazdığı için, bir kısmını en müdekkik âlimler de zorla anlayabilir. Eğer tam izah olsa idi, Risale-i Nur’un mühim bir vazifesini görecekti. Demek o fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dahilî cihetinde çalışmış; kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş. Bahçesi olan Risale-i Nur, hem enfüsî, hem ekseri cihetinde turuk-u cehriye gibi afakî ve haricî daireye bakıp marifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Âdeta Musa aleyhisselâmın asası gibi nereye vurmuş ise su çıkarmış.
Hem Risale-i Nur, hükema ve ulemanın mesleğinde gitmeyip, Kur’an’ın bir i’caz-ı manevisiyle her şeyde bir pencere-i marifet açmış; bir senelik işi bir saatte görür gibi Kur’an’a mahsus bir sırrı anlamıştır ki, bu dehşetli zamanda hadsiz ehl-i inadın hücumlarına karşı mağlûp olmayıp galebe etmiş.
BEŞİNCİ NOKTA: Eski Said’in Yeni Said’e inkılâb etmesi zamanında, yüzer ilimlerle alâkadar binler hakikatler, ayrı ayrı birer risaleye mevzu olacak kıymette iken, o Said telif ederken meselelerin başında «i’lem, i’lem, i’lem»lerle, her bir hakikati –ki, bir risale olacak derecede ehemmiyetli iken– birkaç satırda, bazen bir sahifede, bazen bir-iki satırda zikrediyorlar. Âdeta her bir «i’lem» bir risalenin şifresidir.
Hem «i’lem»ler birbirine bakmayarak muhtelif ilimlerin ve hakikatlerin fihristleri hükmünde yazıldığından, o mecmuayı okuyanlar bu noktaları nazara alıp itiraz etmesinler.
SAİD NURSÎ