ifade eden اِنْ şartiye olup, azabın azlığına ve ehemmiyetsizliğine işarettir. Ve keza, نَفْحَةٌ sigasıyla ve tenviniyle, azabın ehemmiyetsizliğine îmadır. Ve keza, مَسَّ kelimesi, azabın şedid olmadığına işarettir. Ve keza, teb’izi ifade eden مِنْ ve şiddeti gösteren نَكَالْ kelimesine bedel, hiffeti îma eden عَذَابِ kelimesi ve رَبِّ kelimesinden îma edilen şefkat, hepsi de azabın kıllet ve ehemmiyetsizliğine işaret etmekle şu şiiri, lisan-ı hâlleriyle temessül ediyorlar.
عِبَارَاتُنَا شَتّٰى وَحُسْنُكَ وَاحِدٌ * وَكُلٌّ اِلٰى ذَاكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ
Yani: “İbarelerimiz ayrı ayrı ise de, hüsnün birdir; hepsi de o hüsne işaret ediyorlar.”
İkinci Misal: الٓمٓ * ذٰلِكَ الْكِتَابُ لاَرَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ olan ayet-i kerimedir. Bu ayette maksad-ı esas, Kur’an’ın yüksekliğini göstermektir. Ve bu maksadı takviye eden الٓمٓ , ذٰلِكَ , اَلْكِتَابُ , لاَرَيْبَ فِيهِ kayıtlarıdır. Evet, bu kayıtlar, istinad ettikleri pek ince ve gizli delillerine işaret etmekle beraber o maksadın takviyesine koşuyorlar.
Ezcümle, الٓمٓ kasem olduğu cihetle Kur’an’ın azametine ve altında müstetir, gizli o mezkûr letaif cihetiyle de davanın ispatına işaret eder.
Ve keza, ذٰلِكَ zat ile sıfatı gösteren bir işaret olması itibariyle hem Kur’an’ın azametine, hem azameti ispat eden sıfât-ı kemaliyeye işaret eder.
Ve keza, ذٰلِكَ işaret-i hissiyeye mahsus iken işaret-i akliyede kullanılması,