Veya kışın güzel tesiri olan bir ilacın, yazın fena tesiri olur; kullanılmaz. Kezalik, kalb ve ruhların gıdası olan ahkâm-ı diniyenin füruatı da, ömr-ü beşerin devreleri itibariyle tebeddüle uğrar.
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ : Havf ve firar makamı olan şu sıfatın mâkablindeki makamlarla münasebatı ise; bu makamın hayret ve dehşet nazarıyla celâl ve cemal ile muttasıf olan makam-ı rububiyete baktırması ve iltica ve dehalet nazarıyla نَعْبُدُ ’deki makam-ı ubudiyete baktırması ve acz nazarıyla نَسْتَعِينُ ’deki tevekkül makamına baktırması ve teselli nazarıyla refik-i daimisi olan makam-ı recâya baktırmasıdır. Çünkü, korkunç bir şeyi gören adam, korku ve hayret içinde kalır; sonra firar etmeye meyleder. Âciz olduğu takdirde tevekkül eder; sonra teselli yollarını arar.
Sual: Cenab-ı Hak, Ganiyy-i Mutlaktır; âlemde bu kadar dalâletleri ve pek çirkin fena şeyleri yapan nev-i beşerin yaratılışında ne hikmet vardır?
Cevap: Kâinatta, maksud-u bizzat ve küllî ve şümullü olarak yaratılan ancak kemaller, hayırlar, hüsünlerdir. Şerler, kubuhlar, noksanlar ise hüsünlerin, hayırların, kemallerin arasında görülmeyecek kadar dağınık ve cüz’iyet kabilinden tebai olarak yaratılmışlardır ki; hayırların, hüsünlerin, kemallerin mertebelerini, nevilerini, kısımlarını göstermeye vesile olsunlar ve hakaik-i nisbiyenin vücuduna veya zuhuruna bir mukaddime ve bir vahid-i kıyasî olsunlar.
Sual: Hakaik-i nisbiyenin ne kıymeti var ki, onun için şerler istihsan edilecek?
Cevap: Hakaik-i nisbiye denilen şeyler, kâinatın eczası arasında bulunan rabıtalardır. Ve kâinattaki nizam, ancak hakaik-i nisbiyeden doğmuştur. Ve hakaik-i nisbiyeden kâinatın envaına bir vücud-u vahid in’ikas etmiştir. Hakaik-i nisbiye, büyük bir ölçüde hakaik-i hakikiyeden çoktur. Hatta bir zatın hakaik-i hakikiyesi yedi ise, hakaik-i nisbiyesi yedi yüzdür. Binaenaleyh, kubh ve şerde şer varsa da, kalildir.