beyanı olmakla مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ ’de, bir netice ve bir lâzım olmasıdır.
İhtar: اِيَّاكَ ’nin takdimi, ihlâsı vikaye etmek içindir ve zamir-i hitap da, ibadetin sebep ve illetine işarettir. Çünkü, hitaba incirar eden, geçen sıfatla muttasıf olan zat, elbette ibadete müstahaktır.
نَسْتَعِينُ : وَاِياَّكَ نَسْتَعِينُ ’de müstetir zamir, نَعْبُدُ ’nün faili gibi, o üç cemaatten her birine racidir. Yani: “Bizim vücudumuzun zerratı veya ehl-i tevhid cemaati veyahut kâinat mevcudatı, bütün hâcat ve maksatlarımıza, bilhassa en ehemm olan ibadetimize, Senden iane ve tevfik istiyoruz.” اِيَّاكَ kelimesinin tekrarlanmasındaki hikmetin birincisi, hitap ve huzurdaki lezzetin artırılmasına; ikincisi, ayan makamı'nın bürhan makamı'ndan daha yüksek olduğuna; üçüncüsü, huzurda sıdk olup kizbin ihtimali olmadığına; dördüncüsü, ibadetle istianenin ayrı ve müstakil maksatlar olduklarına işarettir.
Bu iki fiili birbiriyle bağlayan münasebet, ücretle hizmet arasındaki münasebettir. Zira ibadet, abdin Allah’a karşı bir hizmetidir; iane de, o hizmete karşı bir ücret gibidir. Veya mukaddime ile maksud arasındaki alâkadır. Çünkü, iane ve tevfik, ibadete mukaddimedir. اِيَّاكَ kelimesinin takdiminden doğan hasr, abdin Cenab-ı Hakka karşı yaptığı ibadet ve hizmetle vesait ve esbaba olan tezellülden kurtuluşuna işarettir. Lâkin, esbabı tamamen ihmal ve terk etmek iyi değildir. Çünkü, o zaman, Cenab-ı Hakkın hikmet ve meşietiyle kâinatta vaz’ edilen nizama karşı bir temerrüd çıkar. Evet, daire-i esbabda iken tevekkül etmek, bir nevi tenbellik ve atalettir.
اِهْدِنَا : Hidayeti talep etmekle ianeyi istemek arasında ne münasebet vardır?
Evet, biri sual diğeri cevap olduklarından birbiriyle bağlanılmıştır. Şöyle ki: نَسْتَعِينُ ile iane talep edilirken, makam iktizasıyla “Ne istiyorsun?”