Allah’ın birliğine iman etmek hakikat-ı kübrasını ilân ediyorken, Kur’an, lisan-ı belâgatın en yükseğine ve nezahetin şahikasına varır. Kur’an, Allah’ın iradesine itaati, Allah’a isyanın neticelerini izah ederken, insanların muhayyilesini elektrikleyen en seyyal lisanı kullanır. Resul-i kibriyaya teselli vermek ve onu teşvik etmek, yahut halkı sair peygamberlerin ahvaliyle, milletlerin akıbetiyle korkutmak icab ettiği zaman, Kur’an’ın lisanı, en kat’î ciddiyeti almaktadır. Madem ki Kur’an’ın birbirine düşman kabileleri, yekdiğeriyle mücadele eden unsurları derli toplu bir millet hâline getirdiğini, onları eski fikirlerinden daha ileri bir seviyeye yükselttiğini görüyoruz; o hâlde belâgat-ı Kur’aniyenin mükemmeliyetine hükmetmeliyiz. Çünkü, Kur’an’ın bu belâgatı vahşi kabileleri medeni bir millet hâline getirmiş; dünyanın eski tarihine yeni bir kuvvet ilave etmiştir. Zaman ve mekân itibariyle birbirinden çok uzak oldukları gibi, fikri inkişaf itibariyle de birbirinden çok farklı insanlara harikulâde bir hassasiyet ilham eden ve muhalefeti hayrete ve istihsana kalbeden Kur’an, en şayan-ı hayret eser tanınmaya layıktır. Kur’an, beşerin mukadderatıyla meşgul âlimler için tetebbua şayan en faideli mevzu sayılır.
Doktor CITY YOUNGEST
***
Kur’an’ın Lisanı Nezahet ve Belâgat İtibariyle Nazirsizdir;
Kur’an, Bizatihi Muhteşem Bir Mu’cizedir
Kur’an’ın mutaassıp münekkidi ve mütercimi Corsele diyor ki:
Kur’an, Arapça’nın en mükemmel ve pek mevsuk bir eseridir. Müslümanların itikadı veçhile bir insan kalemi, bu i’cazkâr eseri vücuda getiremez. Kur’an, bizatihi daimi bir mucizedir; hem öyle bir mucize ki, ölüleri diriltmekten daha yüksektir. Bu mukaddes kitabın tâ kendisi, menşeinin semavî olduğunu isbata kâfidir. Muhammed (a.s.m.), bu mucizeye istinaden, bir peygamber olarak tanınmasını istemiştir. Arabistan’ın çıplak ve kısır çöllerini aydınlatan, şair ve hatiplere meydan okuyan Kur’an, bir ayetine nazire istemiş; hiçbir kimse bu tehaddiye karşı gelememişti. Burada yalnız bir