سَبْعَ tabiri, semavat tabakalarının kesretine işarettir ve bu tabakaların teşekkülât-ı arziyenin edvar-ı seb’asıyla sıfât-ı seb’a'ya münasebettar olduğuna imadır.
سَمٰوَاتٍ : Bu semaların bir kısmı, seyyarat balıklarına denizdir; bir kısmı da sabit yıldızlara mezraadır; bir kısmı da sema çiçekleri hükmünde olan “derarî yıldızlar”a bahçe ve bostandır.
وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ : Bu ( و ) , atıf içindir. Halbuki, burada atfın tarafeyni arasında münasebet yoktur. Öyle ise, bu münasebeti bulmak için takdire ihtiyaç vardır. Şöyle ki:
وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ ; öyle ise, bu büyük ecramın Hâlikı Odur. وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ ; öyle ise o ecramdaki sanatı tanzim, tahkim eden Odur.
İlsakı ifade eden بِكُلِّ kelimesindeki ( ب ) , ilmin, malumdan infikak ve infisalinin mümkün olmadığına işarettir; كُلِّ , tamimi ifade eden bir edattır. Burada كُلِّ ifade ettiği tamimden hiçbir şeyin, hiçbir ferdin tahsisi ve daire-i şümulünden ihracı yoktur. Bu itibarla, مَا مِنْ عَامٍّ اِلاَّ وَقَدْ خُصَّ مِنْهُ الْبَعْضُ olan kaide-i külliyeyi tahsis ediyor. Çünkü kendisi bu kaidenin şümulünden hariç kalmıştır.
شَىْءٍ : Bu kelime vacip, mümkin, mümtenie şamildir.
عَلِيمٌ : Yani, zatı ile ilim arasında zarurî, lüzumî sübut vardır.
***