hükmünde olduğuna bir misal teşkil ediyor. Binaenaleyh, mevt, hayat gibi bir mucize-i kudrettir, yoksa hayat şartları bulunmadığından ademin dairesine girmiş değildir.
Sual: Ölüm nasıl nimet olur ve ne suretle nimetlerin sırasına dahil edilmiştir?
Cevap: Evvelâ: Ölüm saadet-i ebediyeye mukaddimedir; bu itibarla nimet sayılabilir. Çünkü nimetin mukaddimesi de nimettir. Nitekim, vacibin mukaddimesi vacip, haramın mukaddimesi haramdır.
Sâniyen: Ölüm, muzır hayvanlarla dolu bir hapisten geniş bir sahraya çıkmak gibidir. Binaenaleyh, ruh cesed kafesinden çıkarsa necat bulur.
Sâlisen: Ölüm olmasaydı, küre-i arz nev-i beşeri istiab edemezdi ve nev-i beşer müthiş perişaniyetlere maruz kalırdı.
Râbian: İhtiyarlık yüzünden öyle bir dereceye gelenler var ki, tekâlif-i hayatiyeye kadir olamaz, daima ölümü isterler.
İşte bunun için, ölüm nimettir.
Dördüncü Mesele: ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ukdesinin beyanındadır. Evet, bu hayat, ikinci hayattır ki; ölümden sonra, haşirden evvel vukua gelir. Demek hayat-ı uhreviye bu ikinci hayatla başlar. Binaenaleyh, bu يُحْيِيكُمْ ’deki hitap; yalnız insanlara ait değildir, bilcümle kâinata râcidir. Çünkü bu hayat-ı uhreviye, bütün kâinatın neticesidir. Eğer bu hayat olmasa, kâinatta hakikat denilen her şey, zıddına inkılâb eder. Meselâ, nimet, nıkmet olur; akıl, belâ olur; şefkat, yılan olur.
Beşinci Mesele: ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ’un ukdesi hakkındadır. Evet, Cenab-ı Hak, âlem-i kevn ve fesat denilen şu âlemde hüsün-kubh, nef’-zarar gibi zıtları, çok hikmetlere binaen karışık bir tarzda yaratmıştır. Hem de izhar-ı izzet için vesait ve esbabı vaz’ etmiştir. Haşir ve kıyamette kâinat tasfiye ameliyatını gördüğü zaman, zıtlar birbirinden ayrılır ve esbab ile vesait de ortadan kalkar; ortadaki perde ve hicab kalktıktan sonra, herkes Sâniini görür ve hakiki Mâlikini bilir.
***