muhali nefyetmekte faide yoktur. Binaenaleyh, لاَ يَسْتَحْيِى yerinde لاَ يَتْرُكُ denilmiş olsaydı, muhaliyete mahal kalmazdı.
Cevap: بَعُوضَةً ile yapılan temsili iktiza eden ve hüsnünü takdir eden hikmet, belâgat vesaire gibi esbaba karşı temsili terk etmek isteyen, hayâdan maada tek bir esbab yoktur; hayâ da Cenab-ı Hak hakkında muhaldir. Öyle ise, o temsili terk etmeye asla sebep bulunmadığına işareten, لاَ يَسْتَحْيِى kelimesi لاَ يَتْرُكُ kelimesine tercih edilmiştir. Çünkü لاَ يَتْرُكُ kelimesi, bu manayı ifade edemez. Yahut لاَ يَسْتَحْيِى ’nin zikri onların ahmakçasına söyledikleri اَماَ يَسْتَحْيِى رَبُّ مُحَمَّدٍ مِنَ التَّمْثِيلِ بِهٰذِهِ الْمُحَقَّرَاتِ Yani, “Muhammed’in Rabbi bu hakir şeylerden temsil getirmeye hayâ etmez mi?” diye söyledikleri sözlerindeki يَسْتَحْيِى kelimesine müşakelet ve müşabehet içindir. Kur’an-ı Kerim, belâgatça kıymetli olan مُشَاكَلَةً فِى الصُّحْبَةِ üslubuna binaen, onların kullandıkları يَسْتَحْيِى kelimesini aynen kullanmıştır. Onların bu sözlerine müşakelet ve müşabehet nokta-i nazarından اَنْ يَضْرِبَ yerinde مِنَ الْمَثَلِ الْحَقِيرِ denilmesi, müşabeheti saklamak için daha münasip olurdu. Fakat bu münasebetin nazara alınmaması, lâtif bir üsluba işarettir ki, temsiller mühür veya imzalar gibi tasdik ve isbat içindir. Nasılki yazılan bir şey mühürlenmekle tasdik edilmiş olur; aynen bunun gibi, söylenilen bir söz de, bir misal ile tasdik ve isbat edilmiş olur. Yahut, اَنْ يَضْرِبَ ile paranın darbına îma edilmiştir. Yani, temsillerin darbı ve darb-ı meseller, sikkenin darbı kadar kelâma kıymet veriyor. Yani nasılki sikke; gümüş ve altına kıymet veriyor, darb-ı meseller de kelâmlara o nisbette kıymet ve itibar veriyor. Ve bu işaretle vehimleri def’ etmek için temsillerin