Burada aralarında bulunan mugayeret, mezheb-i İtizal’in hilâfına, amelin imana dahil olmadığına ve amelsiz imanın da kâfi gelmediğine delâlet ettiği gibi; عَمَلْ tabiri de, tebşir edilenin ücret gibi olduğuna işarettir.
اَلصَّالِحَاتِ : Bu kelime, bir şey ile takyid ve tahsis edilmeyerek, mutlak ve mübhem bırakılmıştır. Mısır Müftüsü Şeyh Muhammed Abduh'un telâkkisine göre, “İyi şeyler manasında olan صَالِحَاتِ kelimesi, beyne’n-nâs meşhur ve malum olduğundan, mutlak bırakılmıştır.” Ben de diyorum ki: Surenin başına itimaden, burada mübhem bırakılmıştır. Çünkü, sure başında zikredilen وَيُقِيمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ ayeti buradaki اَلصَّالِحَاتِ ’yi beyandır.
اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلانْهَارُ : Bu ayetten maksat, mükâfattan neş’et eden neşeli lezzet ve sürurdur. Bu maksadın takviyesine işaret eden kayıtlar:
1. اَنَّ ’nin tekidi.
2. ( ل ) ’ın ihtisası.
3. لَهُمْ ’ün takdimi.
4. Cennetin cem’iyle tenkiri.
5. Cereyanın zikri.
6. تَحْتَ ile beraber مِنْ ’in zikri.
7. نَهْرٌ tabiriyle tarifidir.
Bu kayıtların o maksadın tahakkukuna çalıştıklarına bir parça izahat vereceğiz. Şöyle ki: