ve bütün divanlarıyla yaptıkları ağlamalar, vaveylâlar, hep mahbubların firak ve zevallerinin tasavvurundan neş’et eden elemdendir. Evet, pek çok muvakkat lezzetler var ki, zevalleri daimî elemleri intac ettiği gibi; çok elemlerin zevali de, leziz lezzetlere bais olur. Lezzet ve nimet ise, devam etmek şartıyla lezzet ve nimet sayılabilir.
Hülâsa: İnsan, ebed için yaratılmıştır. Onun hakiki lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u ebediyededir.
Bu ayetin cümleleri arasındaki rabıtaları gördük. Şimdi cümlelerin işgal ettikleri yerler ile münasebetlerine bakacağız. Evet, وَبَشِّرِ الَّذِينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ bu cümlenin, bu mevki ile münasebeti: Evet, Cenab-ı Hak, ibadeti teklif etti ve nübüvveti isbat etti ve Peygamberimizi (a.s.m.) tebliğ-i umura memur yaptı ve dünyevî bazı lezzetlere cevaz vermeyen ve meşakkatleri tazammun eden ibadete mü’minlerin imtisallerini temin etmek için, mü’minlere vaad buyurulan tebşirleri tebliğ etmeyi Resul-i Ekreme (a.s.m.) emretti. Çünkü, o Hazret (a.s.m.), inzar ve tahvife (korkutma) memur olduğu gibi, Allah’ın rızasını, lütfunu, kurbiyetini ve saadet-i ebediye gibi tebşiratını da tebliğe memurdur.
اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى : İnsanın ihtiyacat-ı zaruriyesi içinde en evvel lâzım olan, mekân ve meskendir. Mekânın en güzeli, nebatat ve eşcara müştemil olan yerlerdir; ve en lâtifi, nebatları arasında suların mecrası olan bahçelerdir; ve en kâmil kısmı, ağaçlarının arasından akan nehirlerinin çoklukla bulunmasıdır. Kur’an-ı Kerim bu kısma تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلانْهَارُ cümlesiyle işaret etmiştir.
Meskenden sonra insanın en fazla muhtaç olduğu, cismanî lezzetlerden yiyecek-içecektir. Bu kısma da ( نَهْرٌ ) , ( جَنَّةٌ ) kelimeleriyle işaret edilmiştir. Sonra rızkın en ekmeli, me’luf olan kısmıdır ki, derece-i kıymeti bilinsin.