Kitaplar
İşarat'ül-İ'caz

   Binaenaleyh, şu kadar uzun zamanlar, asırlar boyunca gençliğini, güzelliğini, tatlılığını, garabetini muhafaza eden Kur’an, elbette ve elbette harikadır.

   Dördüncü Nükte: İrşadın tam ve nafi olmasının birinci şartı, cemaatin istidadına göre olması lâzımdır. Cemaat, avamdır. Avam ise hakaikı çıplak olarak göremez, ancak onlarca malum ve me’luf üslup ve elbise altında görebilirler. Bunun içindir ki, Kur’an-ı Kerim, yüksek hakaikı müteşabihat denilen teşbihler, misaller, istiareler ile tasvir edip, cumhura, yani avam-ı nâsın fehimlerine yakınlaştırmıştır. Ve keza, tekemmül etmeyen avam-ı nâsın tehlikeli galâtlara düşmemesi için, hiss-i zâhirî ile gördükleri ve itikad ettikleri güneş, arz gibi meselelerde icmal ve ibham etmiş ise de, yine hakikatlere işareten, bazı emareler, karineler vaz’ etmiştir.

   Bu Nükteleri aklına koyduktan sonra, şu gelen fezlekeye dikkat et:

   Şeriat-ı İslâmiye, aklî bürhanlar üzerine müessestir. Bu şeriat, ulûm-u esasiyenin hayatî noktalarını tamamıyla tazammun etmiş olan ulûm ve fünûndan mülahhastır. Evet, tehzibü’r-ruh, riyazetü’l-kalb, terbiyetü’l-vicdan, tedbirü’l-cesed, tedvirü’l-menzil, siyasetü’l-medeniye, nizamatü’l-âlem, hukuk, muamelât, âdab-ı içtimaiye vesaire vesaire gibi ulûm ve fünûnun ihtiva ettikleri esasatın fihristesi, şeriat-ı İslâmiyedir. Ve aynı zamanda, lüzum görülen meselelerde, ihtiyaca göre izahatta bulunmuştur. Lüzumlu olmayan yerlerde veya zihinlerin istidadı olmayan meselelerde veyahut zamanın kabiliyeti olmayan noktalarda, bir fezleke ile icmal etmiştir. Yani, esasları vaz’ etmiş, fakat o esaslardan alınacak hükümleri veya esasata bina edilecek füruatı akılların meşveretine havale etmiştir. Böyle bir şeriatın ihtiva ettiği fenlerin üçte biri bile şu zaman-ı terakkide, en medeni yerlerde, en zeki bir insanda bulunamaz. Binaenaleyh, vicdanı insaf ile müzeyyen olan zat, bu şeriatın hakikatinin bütün zamanlarda, bilhassa eski zamanda, takat-ı beşeriyeden hariç bir hakikat olduğunu tasdik eder. Evet, zâhiren İslâmiyet dairesine girmeyen düşman feylesofları bile, bu hakikatı tasdik etmişlerdir. Ezcümle, Amerikalı feylesof Carlyle –Alman edib-i şehîri Goethe'den naklen– Kur’an’ın hakaikına dikkat ettikten sonra, “Acaba İslâmiyet içinde âlem-i medeniyetin tekemmülü mümkün müdür?” diye sormuştur. Yine bu suale cevaben demiştir ki: “Evet! Muhakkikler, 

Hata Bildirim Formu
Sayfalar
123456789101112131415161718192021222324252627282930313233343536373839404142434445464748495051525354555657585960616263646566676869707172737475767778798081828384858687888990919293949596979899100101102103104105106107108109110111112113114115116117118119120121122123124125126127128129130131132133134135136137138139140141142143144145146147148149150151152153154155156157158159160161162163164165166167168169170171172173174175176177178179180181182183184185186187188189190191192193194195196197198199200201202203204205206207208209210211212213214215216217218219220221222223224225226227228229230231232233234235236237238239240241242243244245246247248249250251252253254255256257258259260261262263264265266267268269270271272273274275276277278279280281282283284285286287288289290291292293294295296297298299300301302303304305306307308309310
Fihrist
Lügat