Altıncısı, insanlar arasında yapılan nida ve hitaplarda âdet edinmiş olan şeylere işarettir ki; insan evvelâ gördüğü adamı çağırır ve durdurur, sonra kim olduğunu anlamak için alâmetlerine dikkat eder, sonra maksadını anlâtır.
Hülâsa, mezkûr hitap, geçen üç cihetten tekid edilmiş şu nüktelere işarettir.
( يَا ) ile nida edilen insanlar; gafil, gâib, hâzır, câhil, meşgul, dost, düşman gibi çok muhtelif tabakalara şamildir. Bu muhtelif tabakalara göre ( يَا ) ’nın ifadesi değişir. Meselâ, gafile karşı, tenbihi ifade eder; gâibe ihzarı, cahile tarifi, dosta teşviki, düşmana tevbih ve takrîi gibi, her tabakaya münasip bir ifadesi vardır. Sonra makam-ı kurbu iktiza ettiği halde, uzaklara mahsus olan ( يَا ) edatının kullanılması bir kaç nükteye işarettir:
1. Teklif edilen emanet ve ibadetin pek büyük bir yük olduğuna,
2. Derece-i ubudiyetin, mertebe-i uluhiyetten pek uzak olduğuna,
3. Mükelleflerin, zaman ve mekânca hitabın vakit ve mahallinden ırak bulunduğuna,
4. İnsanların derece-i gafletlerine işarettir.
Muzafu’n-ileyh’siz zikredildiğinden umumî bir tevessümü ifade eden ( اَىُّ ) kelimesi, hitabın umum kâinata şamil olup, yalnız farz-ı kifaye suretiyle haml-i emanete ve ibadete insanların tahsis edilmiş olduklarına işarettir. Öyle ise ibadette insanların kusurları umum kâinata tecavüzdür.
Sonra, ( اَىُّ ) kelimesinde bir icmal ve bir ibham vardır; çünkü izafesiz zikredilmiştir. Onun o ibham ve icmali, ( نَاسُ ) kelimesiyle izale ve tafsil edildiğinden, aralarında bir icmal ve tafsil cezaleti meydana gelmiştir. اَىُّ : هَا ’nün muzafu’n-ileyh’ine ivaz olmakla beraber, ( يَا ) edatıyle çağırılanları tenbih içindir.