Kitaplar
İşarat'ül-İ'caz

   Hülâsa, beşeriyet ve sair hayvanatın teşkil ettikleri silsilelerin mebdei, en başta bir babada kesildiği gibi, en nihayeti de son bir oğulda kesilip bitecektir.

   Evet, şuursuz, ihtiyarsız, câmid, basit olan esbab-ı tabiiyenin bütün akılları hayrette bırakan o enva silsilelerinin icadına kabiliyeti olduğu, daire-i imkândan hariçtir. Ve keza, kudret mucizelerinden birer nakş-ı garip ve birer sanat-ı acib taşıyan o envaın ihtiva ettikleri efradın da, ihtira ve yaratılışlarını o esbaba isnad etmek, yalnız bir muhalin değil, muhalâtın en hurafesidir. Binaenaleyh, o silsileleri teşkil eden enva ile efrad, hudus ve imkân lisanıyla Hâliklarının vücub-u vücuduna kat’î bir şehadetle şehadet ediyorlar.

   Sual: Bütün silsilelerin Hâlikın vücub-u vücuduna kat’î şehadetleri gözönünde olduğu halde, bazı insanların madde ile maddenin hareketinin ezeliyeti cihetine zahib olmakla dalâlete düştüklerinin esbabı nedendir?

   Cevap: Kasd ve dikkatle değil, sathî ve dikkatsiz bir nazarla, muhal ve bâtıla mümkün nazarıyla bakılabilir. Meselâ, bir bayram akşamı, gökte ay ve hilâli arayanlar içinde ihtiyar bir zat da bulunur. Bu zat, gökteki hilâli görmek için bütün kasd ve dikkatiyle nazarını göğe tevcih edip hilâli araştırmakla meşgul iken, gözünün kirpiklerinden uzanan ve gözünün hadekası üzerine eğilen beyaz bir kıl nasılsa gözüne ilişir. O zat derhal, “Hilâli gördüm” der. “İşte bu gördüğüm Ay’dır” diye hükmeder.

   İşte, sathî ve dikkatsiz nazarlar, bu gibi hatalara düştükleri gibi; yüksek bir cevhere ve mükerrem bir mahiyete malik olan insan, kastı ve dikkati ile daima hak ve hakikati ararken, bazen sathî ve dikkatsiz bir nazarla bâtıla bakar. O bâtıl da, ihtiyarsız, talepsiz, davetsiz, fikrine gelir. Fikri de, çar nâçar alır saklar; yavaş yavaş kabul ve tasdikine de mazhar olur. Fakat, onun o bâtılı kabul ve tasdiki, bütün hikmetlerin mercii olan nizam-ı âlemden gaflet etmesinden ve madde ile hareketinin ezeliyete zıt olduğuna körlük gösterdiğinden ileri gelmiştir ki, şu garip nakışları ve acib sanat eserlerini esbab-ı câmideye isnad etmek mecburiyetiyle o dalâletlere düşmüşlerdir.

   Hüseyin-i Cisrî'nin dediği gibi, âsâr-ı medeniyetle müzeyyen ve bütün ziynetlere müştemil bir eve giren bir adam, ev sahibini göremediğinden, o ziyneti, o esasatı tesadüfe ve tabiata isnad etmeye mecbur olmuştur.

Hata Bildirim Formu
Sayfalar
123456789101112131415161718192021222324252627282930313233343536373839404142434445464748495051525354555657585960616263646566676869707172737475767778798081828384858687888990919293949596979899100101102103104105106107108109110111112113114115116117118119120121122123124125126127128129130131132133134135136137138139140141142143144145146147148149150151152153154155156157158159160161162163164165166167168169170171172173174175176177178179180181182183184185186187188189190191192193194195196197198199200201202203204205206207208209210211212213214215216217218219220221222223224225226227228229230231232233234235236237238239240241242243244245246247248249250251252253254255256257258259260261262263264265266267268269270271272273274275276277278279280281282283284285286287288289290291292293294295296297298299300301302303304305306307308309310
Fihrist
Lügat