sual etmekle necat cevabını almak imkânı varken, kalblerindeki inat, zebhedilen tavuk gibi, dillerini içeri tarafa çekerek konuşmalarına ve nedametle tevbe etmelerine mâni olmuştur. Kur’an-ı Kerim bu kapının da kapalı olduğuna işareten بُكْمٌ demiştir. Ve bu işaretten dilleri çekilip atılmış bedbaht kimseler olduklarına bir remiz vardır.
Sâlisen: İbret nazarıyla bakıp dahilî ve haricî delilleri görüp hakka rücuları mümkün iken, gafletleri gözlerini perdelemiş, körlük de gözlerinin kapaklarını kapatmakla yine necattan mahrum kalmışlardır. Kur’an-ı Kerim buna işareten عُمْىٌ demiştir. Yani şeytanlara bir yuva inşa edilmek üzere, gözleri örtülmüş ateşî mahluklar gibi, şeytanların başlarını andıran bir vaziyeti hayale arz ediyorlar.
Râbian: Pis ve çirkin vaziyetlerine bakıp nâdim olarak tevbe etmeleri mümkün olduğu halde, nefislerinin hevâsına tabi olarak, hem bozuk fıtratlarının iktizasını destekleyerek şeytanlarının iğvasıyla yaptıkları o çirkin halleri gözlerine güzel göründüğünden terk edemediler. İşte Kur’an-ı Kerim buna da فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ demekle, onların son ümidlerinin de suya düştüğüne ve kum deryasına ihtiyarlarıyla giren ve bir daha çıkamayan bedbaht insanlar olduklarına işaret etmiştir.