Sonra, mü’minlere gidip geldiklerinden hasıl olan şüpheyi izale etmek için and dilemeye mecbur oldular. Ve imanın hilâfına, hakikatlere adem-i hürmet ve istihfafta bulunarak kıymetli şeylere ihanet ettiler ki, kendilerine atfedilen ittihamları def’ etsinler. İşte, Kur’an-ı Kerim buna اِنَّماَ نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُنَ ile işaret etmiştir. Yani, “Bizim mü’minler ile olan ihtilâtımız onlarla istihza içindir. Aramızda samimiyet yoktur; ancak yüzlerine gülüyoruz.”
Sonra, münafıkların şu gidiş ve söyleyişlerini dinleyen sâmiin mü’minlerin de mukabelede bulunmalarını intizar etmekte bulunduğu, siyak-ı kelâmdan anlaşıldı. Bunun için, Kur’an-ı Kerim de mü’minlere bedel اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ diye mukabelede bulunmuştur. Yani, “Cenab-ı Hak, onların istihzaları üzerine, eşedd-i ceza ile dünya ve ahirette tecziye eder ve edecektir.”
Cenab-ı Hakkın şu mukabelesi, mü’minlerin şerefine ve münafıkların yaptıkları istihzanın Cenab-ı Hakkın tecziyesine karşı adem hükmünde kaldığına ve onların hamakatlerine işarettir.
Sonra, Kur’an-ı Kerim وَيَمُدُّهُمْ فِى طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ cümlesiyle, cezalarını istihza suretiyle tasvir etmiştir. Yani, “Onlar dalâlet ve tuğyanı intac eden esbaba su-i ihtiyarlarıyla ve arzularıyla tevessül ettikleri için, sanki lisan-ı hâlleriyle dalâletin talebinde bulunmuşlardır. Cenab-ı Hak da onların talepleri üzerine istediklerine yardım etmiştir.”
Bu ayetin tazammun ettiği cümlelerin heyetleri arasında intizam ciheti ise:
Dahil olduğu hükmün kat’iyetini ifade eden وَاِذَا لَقُوا الَّذِينَ اٰمَنُوا ’deki اِذَا onların mü’minlere olan mülâkatlarını amden ve kasden cezm ettiklerine işarettir.