Çünkü Resul-ü Ekrem’e (a.s.m.) yapılan hud’a Allah’a racidir. Allah ile pençeleşmek isteyen, düşer.
وَالَّذِينَ اٰمَنُوا , اَلَّذِينَ ’nin ibhamını izale etmek için sılâ olarak iman sıfatının ihtiyar edilmesi, onların iman cihetiyle kendilerini sevdirerek mü’minlerden addetmek istemiş olduklarına işarettir. Ve keza, nur-u imanla akılları münevver olan mü’minlerin dirayetinden hilelerinin gizli kalmamasına bir îmadır.
وَمَا يَخْدَعُونَ اِلاَّۤ اَنْفُسَهُمْ : Bu cümledeki hasr, kemal-i sefahetlerine işarettir. Zira mü’minlere zarar verdirmek için yaptıkları muamele makuse olup, onlar baltayı nefislerine vurmakla sanki o hud’ayı bizzat nefislerine yapmakla sefahetlerini ilân etmişlerdir.
يَخْدَعُونَ ’nin يَضُرُّونَ ’ye tercihi yine onların sefahetlerine işarettir. Çünkü, ashab-ı ukul arasında kasten nefsine zarar veren vardır; fakat, amden kendisiyle hud’a eden yoktur. Meğer ki insan suretinden çıkmış ola.
اَنْفُسَهُمْ : Bu ünvan onların pek aziz ve sevgili olan nefislerini memnun etmek üzere bir hazz-ı nefsanî kazanmak niyetiyle yaptıkları nifak, aksülamel kabilinden bir zakkumu ismar olduğuna alâmettir.
Sual: Bu cümledeki hasrdan anlaşılır ki, onların hud’a ve nifakları İslâmiyete ve âlem-i İslâma zarar vermemiştir. Halbuki âlem-i İslâmın unsurları onların öldürücü zehir gibi intişar eden nifak şubelerinden gördüğü zararları hiçbir şeyden görmemiştir?
Elcevap: Âlem-i İslâmda görünen zararlar, ancak onların bozulmuş tabiatlarından, tefessüh etmiş fıtratlarından, taaffün etmiş vicdanlarından neş’et ve intişar etmiştir. Yoksa onların arzu ve ihtiyarlarıyla yaptıkları hud’a ve hilelerin neticesi değildir.