(Risale-i Nur kahramanı Husrev’in Meyve’nin On Birinci
Meselesi münasebetiyle yazdığı mektubun bir parçasıdır.)
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
وَ اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Çok mübarek, çok kıymettar, çok sevgili Üstadımız efendimiz!
Millet ve memleket için çok büyük güzellikleri ihtiva eden "Meyve" Dokuz Meselesi ile, dehşetli bir zamanda, müthiş âsiler içinde en büyük düşmanlar arasında hayretfeza bir surette şakirdlerine necat vermeye vesile olmakla kalmamış, Onuncu ve On Birinci Meseleleri ile hususuyla Nur’un şakirdlerini hakikat yollarında alkışlamış ve gidecekleri hakiki mekânları olan kabirdeki ahvallerinden ve herkesi titreten ve bilhassa ehl-i gaflet için çok korkunç, çok elemli, çok acıklı bir menzil olan toprak altında göreceği ve konuşacağı melâikelerle konuşmayı ve refakati sevdirerek bu mekâna daha çok ünsiyet izhar etmekle bu korkulu ilk menzil hakkındaki fevkalhad korkularımızı tadil etmiş, nefes aldırmış. Hususuyla o âlemin nuranî hayatını benim gibi göremeyenlerin ellerinde şuaatı yüzbinlerle senelik mesafelere uzanan bir elektrik lambası hükmüne geçmiş.
Hem de daima koklanılacak numunelik bir çiçek bahçesi olmuştur. Evet, biz sevgili Üstadımıza arzediyoruz ki, her gün dersini hocasına okuyan bir talebe gibi Nur’dan aldığımız feyizlerimizi, her vakit için sevgili Üstadımıza arzedelim. Fakat sevgili Üstadımız şimdilik konuşmalarını tatil buyurdular.